Etiketler

24 Mart 2014 Pazartesi

İlber Ortaylı - Osmanlı'nın En Uzun Yüzyılı [Notlar-Giriş Bölümü]

  Sadece Tanzimat ile sınırlandırılamayacak bir olgudur Osmanlı modernleşmesi, kökü daha eskiye uzanır. Osmanlı Modernleşmesine, Avrupalılar ile karşılaşmanın getirdiği bir şok da diyemeyiz. Bu coğrafya yüzyıllardır Avrupa ile ilişkilerde bulunmuş bir coğrafyadır.

  Osmanlı tarihine baktığımız da, klasik dönem olarak ifade edilen ilk dört yüzyılda dahi kültürel, siyasi ve toplumsal olarak değişimlerin yaşandığını görürüz. Bu değişimlerdeki tek etken, bir beylikten imparatorluğa geçiş aşamasının varlığı değildir. Toplumlar, yeniliğin dışında kalamaz. Osmanlı için de geçerlidir bu olgu. Klasik dönemde dahi yaşanan bu değişimlerin bir sebebi de, hızlıca değişen yeni çağ dünyasına uyma zorunluluğuydu. Bu değişimleri bu modernleşme; toplumdaki bireylerin değişmesini ve nihayetinde toplumun örgütsel olarak değişmesini kapsar.

  Osmanlı toplumunun modernleşmesi, modernleşmenin klasik tanımında olduğu gibi  "gelişmiş toplumun kültürünü az gelişmiş olana aktarması" olarak anlaşılamaz. Osmanlı modernleşmesi, zaten var olan değişimin değişmesidir. Osmanlı modernleşmesinde bir dış zorlamadan söz edilemez. Osmanlı, şark; dünyanın değiştiğini, yaşadıkları dünyanın dedelerininkiyle aynı olmadığını fark etti.

  Yeni çağ'da Avrupa'lı kendi hayat tarzının üstünlüğün fark etti. Avrupa'lı gelişiyordu, hareket halindeydi, çevresine duyarsız değildi. Doğu ise tamamen hareketsizdi. Değişim oldukça yavaştı. Avrupa, çevresine bakmayı; model almayı çok uzun zaman önce akıl etmişti. Ancak Osmanlı bunu çok geç başarmış ve çok yavaş uygulamıştı. Ancak 18.yy Osmanlı Batıyı ve Rusya'yı yoğun bir şekilde gözlemlemeye başladı. Bu gözlemler adım adım bir aydın kesim yaratırken, aynı zamanda fikir hayatında çalkantıları da beraberinde getirdi.

  18. yy'dan itibaren Osmanlı, çevresini ve yaşadığı coğrafyayı daha bilinçli olarak gözlemlemeye başladı. Aydın bir zümre ortaya çıkmıştı. Lügat çalışmaları da bu devirde başlamıştı. Çeviriler arttıkça, Batı'ya olan ilgi arttı. Aydın zümre büyümeye başlamıştı. Osmanlı, aydın zümre ile birlikte kendi konumunu bilen ve diğer devletlerle karşılaştırabilen bir olgu haline geldi.

  Coğrafyasını ve çevresini öğrenen Aydın zümre, değişimin temellerini atacaktı. 19.yy osmalısı'nında sahne olduğu olaylar bunlar olacaktı. Islahati Tanzimat, Usul-i Cedit... Kurumlarda yaşanan yenilikle toplumun her kesiminde etkili oluyordu. Tabiki bu yeniliklerin kökü 19. yy da değil Osmanlı'nın tarihindeydi.

  Modernleşme sürecinde ortaya Batılılaşma kavramı çıktı. Peki Batı nedir? Bu soruya bir cevap vermek olduk güç. Kimi Avrupa der, kimi ABD ve Japonya'yı da işin içine katar. Hangi açıdan baktığınıza bağlı olarak Batı kavramının kalıpları da değişir. Sanayi açısında bakarsanız Japonya da batıdır, politik açıdan Hindistan dahi batıda diyebiliriz. Kimileri Helen-Hristiyan kültürü ile sınırlandırmaya çalışır batıyı. Ancak Helen ve Hristiyanlık düşünceleri Doğu toplumlarını hatta Musevilik ve İslamiyet'i dahi etkilemiştir. Batılılaşmayı bir protestanlıpın sonucu olarak görenler de vardır ancak protestanlık yok iken Batı uygarlığı çoktan tarih sahnedindeki yerini hazırlamıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder